Sayaç

Üyeler : 152
İçerik : 91
Web Bağlantıları : 11
İçerik Tıklama Görünümü : 124133

Ziyaretçi Trafiği

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün36
mod_vvisit_counterDün62
mod_vvisit_counterBu Hafta226
mod_vvisit_counterGeçen Hafta599
mod_vvisit_counterBu Ay1320
mod_vvisit_counterGeçen Ay6721
mod_vvisit_counterToplam519703

Online (Son 20 Dakika): 13
IP Numaranız: 3.139.234.146

Hava Durumu

Metin Büyüklüğü

TARIHCE PDF Yazdır e-Posta

SEBEBİ TAHRİRİ HURUF OLDURKİ,

Veliyül niam efendimiz, havası kurlarının ZARA namı kariyeleri dahillerinde; arazi, boz ve hali kalup tapuya müstehak olmakla zemini mezkurenin bir hududu yol, hamik tarikiam ve bir hududu yine tarikiam ve çimenlik yolu ve bir hududu sıptoros yolu, bu hududu ziraat ile mahdut kışlak ve yaylalık MAHMUT PAŞA namı kimesneninyedine bu sened ?i-resmi verildi.

Evladı zapt ve ziraatlerine tarafımızdan ve tarafı ahardan mani olmayıp mucibince amel olasız.

MUSTAFA AĞA

Sene Seb,in ve Elifin

1070 (1654)

Yukarıdaki beraat, Osmanlı İmparatorluğu padişahlarından, IV. Mehmet?in üst düzey bir yetkilisi olan Mustafa Ağa tarafından, büyük dedemiz MAHMUT PAŞA?ya verilen bir belgedir. Beraatta ismi geçen şahsın ailesine ve bu aileden gelen soya, Sivas?ın ZARA ilçesinde ve yöresinde MAHMUTLAR SÜLALESİ denilmektedir.(*1)

Elimizdeki bilgilere göre sülale, en büyük dedemiz MAHMUT Paşanın torunlarından, HACI  HALİL EFENDİ ve onun çocuklarından HACI  AHMET EFENDİ (Sarı Müftü), MEHMET AĞA (Onbaşı Ağa), EBYAS  HATUN (Ebe Kız-KURT), HACI ABDURRAHMAN EFENDİ (Koca AĞA), ELİF HATUN, HASAN AĞA (Titiz Paşa) dan gelmektedir. Bunlardan Elif Hatun evlenmemiş, Ebyas Hatun?un çocukları olmamış, diğer çocukların ahfadı (çocukları, onların torunları, dokuz göbek) isimlerinin büyük bir kısmı elimizde mevcut olup, şematik AİLE ŞECERESİ haline getirilmiş ve bu hali ile canlı tutulmaya çalışılmaktadır.

SELÇUKLU-OSMANLI ARŞİVİ'NDEN MAHMUTOĞLU AİLESİ (1243-2014)

Moğol Ordusu, 150 bin kişilik atlı süvari ile Moğolistan?dan çıkarak Orta Asya?yı boydan boya işgal ederek Azerbaycan üzerinden Anadolu?ya girer Zara?nın Kösedağı?nda Selçuklu Ordusu ile karşılaşır 1243 yılı yazında zirve savaşta Selçuklu Ordusu ve geri çekilir. Moğol Ordusu, otağın Kösedağ eteklerindeki Alacuk Yaylası?nda kurar. Sebebi bilinmez bir şekilde o mevkiden geri dönerek Moğolistan?a giderler.

Savaştan her iki taraftan da büyük kayıp verilir. Bir Moğol üst düzey komutan ağır yaralanır. Ordu komutanı yaralı komutanın bu şekilde gidemeyeceğini görerek yanına 5-6 asker bırakarak ayrılırlar oradan. Yaralı komutan iyileşince geliş güzergâhından Moğolistan?a dönmelerini emredilir.

Yaralı komutanın iyileşmesi uzun sürer. Tam düzelmeye yüz tutunca, yolculuk başlamak üzereyken sabahları uzaklardan bir ses duyulmaya başlar. Askerlerinden bu sesin nereden geldiğini öğrenmelerini için o mevkie yöneltilir. Askerler o sesin bugünkü Tekke Köyü?nden geldiğini bilirler. Sesinde Şeyh Merzuban-ı Veli hazretlerinden sabah ezanının sesi olduğunu söylerler.

Bunun üzerine komutan, askerlerine o zata gideceğini emreder. Birlikte Şeyh Merzuban-ı Veli hazretlerine giderler. İlk görüşmede komutan çok etkilenir. Kısa bir süre içinde İslam?ı kabul ederler. Şeyh Merzuban-ı Veli hazretleri komutanın adını ??MAHMUT?? olarak değiştirir.
Bu adı alan Moğol komutanı vatanına dönmez. Zara?ya yerleşir. Evlenir ve bugünlere kadar gelen MAHMUTOĞLU AİLESİ?nin en büyük dedesidir. Yanındaki askerlerde Müslüman olur ve ÇENGÜRE?yi kurarlar.

Bu şecere 771 yılık bir şeceredir. Necip Türk Milleti?ne her kademede devlet adama, din adamı yetiştirmiştir. Birliğimizi devam ettiren Alperenlerimiz hala devam etmektedir. Bu ulvi görev kıyamete kadar devam eder İnşallah.

345 yıllık bir maziye sahip olan sülalenin mensupları, akıp giden yıllar ve asırlar içerisinde; milletine, devletine, vatanına ve bayrağına daima bağlı ve saygılı olmuş, İstiklal Mücadelesine büyük katkılar sağlamış (*2), bu uğurda şehitler vermiş, Türk ve İslam inanç ve şuurunu ruhunda taşımış, milletine hizmeti ibadet saymış, topluma çeşitli meslek ve kademelerde insanlar yetiştirmişlerdir,

Bunlar Sektörel olarak;

Eğitim ve Öğretim Sahasında;

Öğretmen, idareci, Asistan, Doçent, Profesörler, Dekan ve Rektör

İdari Sahada;

Memur, Şef, Müdür, Daire Başkanı, Başkan, İl ve Bölge Müdürleri, Genel Müdür yardımcıları, Genel müdürler, Müsteşar yardımcıları, Müsteşarlar, Nahiye Müdürü, Kaymakam, Vali, Avukat, Hâkim, Savcı, Noter, Doktor, Mühendis, Astsubay, Subay, Generaller, Emniyet mensubu,

Mahalli ve Siyasi Sahada;

İl Genel Meclisi, Belediye Meclisi Üyeleri, Belediye Başkanları, Milletvekilleri, Senatör ve Bakan

Tarihi ve Sosyal Sahada;

Birçok hayır kurumu kurmuş, sivil toplum kuruluşlarını oluşturan dernek, sendika, vakıflarda kurucu ve yönetici olmuşlar,

Dini Sahada;

Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet döneminde birçok imam, müezzin, toplumu irşat eden din adamları, müftüleri bünyesinden çıkartmıştır. Bu müftülerden (sülalemizden çıkan dördüncüsü) kendisine İstanbul ve Şam üniversitelerinde müderrislik, Öğretim üyeliği teklif edilen Hacı Mahmut Hilmi Efendi ile ilğili bir anıyı anlatmak isteriz (*3)

Sülalenin tipik özelliği; hayır ve hasenat işlerine yatkın olması, hizmeti ibadet sayarak, Zara ve Sivas başta olmak üzere, Türkiye?nin birçok şehir, köy ve kasabalarına ve buralarda yaşayanlara hizmet götürmeleri, hayırlı evlatlar ve insanlar yetiştirmeleridir. Sülale, ticaretten ziyade kamuya hizmet veren, orta gelirli, inançlı, itibarlı, bulunduğu yerlerde sevgi ve saygı gösterilen kişilerden oluşmuştur. Bu itibar, onların aldıkları aile eğitimi ve genetik yapılarından kaynaklanmaktadır. Arkasında tertemiz mazisi olan, bu günde aynı özellikleri taşıyarak devam ettiren kalabalık bir sülale olan Mahmutoğulları, bu özelliklerini yeni nesillerine aktarmak, gerek yurt dışı ve gerekse yurt içinde çeşitli nedenlerle çeşitli yerlerde, bulunmaları sonucu bir birlerini tanıyamacakları düşünülmüş, bu noksanlığın olmaması için, soyadı birlikteliği teessüsü, aile büyükleri tarafından uygun ve gerekli görülmüştür. Bu birlikteliği çağrıştıracak, yaşadıkları yöredeki lakaplarından esinlenerek, soyadlarını MAHMUTOĞLU olarak değiştirmelerini kararlaştırmışlardır. Bu karar doğrultusunda bir kısım akrabalar soyadlarını MAHMUTOĞLU olarak değiştirmiş, bir kısmı ise çeşitli nedenlerle değiştirme imkânı bulamamışlardır.

Bu birlikteliğe neden karar vermişlerdir;

Kararın altında, yukarıda belirttiğimiz gerekçe bulunmakla birlikte, beşeri ve sosyal yaşamdaki hayat felsefeside dikkate alınmıştır.

Bunlar;

1. İnsanlar yaşam boyu baba, anne ve kardeşleri ile irtibatları olsun, diğerleri ile olsa da olur, olmasa da olur felsefesini mi benimsemeli?

2. Yoksa gerek sosyal dayanışma ve gerekse dini açıdan, soyunu, sülalesini tanıyıp, yaşam boyu mümkün olduğunca diyalog içerisinde bulunup, birbirleri ile neşeli ve kederli günlerinde birlikteliğin lezzetini tatmalımı? (Ağaç dalı ile gürülder misali, v.s.)

Bu iki sorunun kabulü veya reddi bir hayat felsefesi olarak elbetteki kişi veya aile topluluklarının bileceği bir şeydir. Diğer bir ifade ile tercih meselesidir.

Sülalemiz ikinci şıkkı tercih etmiştir.

MAHMUTOĞULLARI ŞECERESİNİN OLUŞUMU

Aile şeceresinin oluşumunu ve soyad birlikteliğinin fikrini ortaya atan (büyük dedelerimizden Mehmet Ağa?nın torunlarından, Müftü Hacı Abdulgafur Efendinin oğlu, emekli subay) aile büyüğümüz merhum Remzi MAHMUTOĞLU, ona yardımcı olan yine aile büyüklerimizden merhum Ömer HOCAOĞLU ve Burhan ÖNDER (*4) ile birçok akrabamız ve komşularımızdan derlediği ve bugünkü secerenin temelini oluşturan bilgileri, 1970 yılına kadar toplamış, bunların asılları kendisinde kalmak üzere bir suretini de dizayn edilmek ve secerenin devamı için, 1970 yılında Ankara?da bulunan değerli akrabamız Doğan MAHMUTOĞLU?na vermiştir. 2010 yılı itibariyle elimizde bulunan mevcut secere, 1970 yılında her kuşağı bir halkadan(göbekten)oluşan, dokuz halkadan meydana gelecek şekilde dizayn ettirilmiş, 1970 yılından sonraki bilgiler canlı tutulmaya çalışılmış, ilave bilgilerin bir kısmı Zara Nüfus Müdürlüğü?nden, bir kısmıda değerli akrabalarımızdan temin edilerek süreklilik arz edecek duruma getirilmiştir. Bu bilgiler bir taraftan canlı tutulurken, diğer taraftanda, değerli akrabamız Alper TORUN (ellerine sağlık) bilgisayar ortamına aktarılmaya başlanmıştır.

(*) AÇIKLAYICI NOTLAR

(*1)Sülaleye Zara ve Sivas?ta MAHMUTLAR denilmekle birlikte, Mahmutlar?ın bir kolu olan ve Müftüler olarak adlandırılan guruptan esinlenerek MÜFTÜLER de denilmektedir. Bunun nedeni, büyük dedelerimizden Hacı Ahmet Efendi (lakabı SARI MÜFTÜ) sülalemizin ilk müftüsüdür. Onun bir oğlu Hacı Mehmet Kudbettin Efendi ( Kamil Efendi?nin babası, torunlardan Meral Şimşek, Kamil ve Salih Turhan?ın büyük dedesi) ikinci müftü, diğer oğlu Hacı Mehmet Sadettin Efendi (Durmuş Turhan?ın babası, Reşat-Nahit Turhan?ın dedesi, Cengiz Turhan?ın büyük dedesi) üçüncü müftü olması nedeniyle yaygın bir deyiş oluşturmuştur. Bunlarla birlikte, yine sülalemizin büyük dedelerinden Mehmet Ağa?nın torunları Hacı Mahmut Hilmi Efendi (Ayşe Dökmetaş, Kamer Hocaoğlu, Hacı Abdulgafur Efendi?nin kardeşleri, Ahmet Efendi, Zehra Hatun, Abuzer Efendi nin amca çocuğu, Doğan Mahmutoğlu?nun dedesinin yeğeni, Emin Mahmutoğlu?nun babası, Edip Mahmutoğlu?nun dedesi) sülalenin dördüncü müftüsü, Hacı Abdulgafur Efendi (Dördüncü müftü Hacı Mahmut Hilmi Efendi, Ayşe Dökmetaş, Kamer Hocaoğlu?nun kardeşleri, Remzi ve Mehmet Mahmutoğlu?nun babası, Serdar-Selami-Ali Can Mahmutoğlu?nun dedeleri) sülalenin beşinci müftüsüdür.

(*2) Ulu Önder Atatürk, İstiklal Mücadelesi?ne başladığı tarihlerde, yani 1919 tarihlerinde, Samsun-Amasya - Erzurum- Sivas yörelerindeki faaliyetleri esnasında bilindiği gibi yaklaşık üç ay Sivas?ta kalmış ve bu arada 4/Eylul /1919 tarihinde Sivas Konğresini toplamıştır. Bu toplantı öncesi, başta ingilizler olmak üzere dış güçlerin etkisi ve baskısı altında bulunan İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paşa?nın ?derdest edilerek(elleri bağlanarak) payitahta gönderilmesi tamimini tüm yurda telgraflarla bildirmiştir. Büyük Nutuk?tan da okuduğumuz gibi İstiklal mücadelesinin planlanması, bunların gerekli yerlere duyurulması, karşılıklı görüş alışverişlerde bulunulmasında isimsiz kahramanlar olarak isimlendirdiğimiz posta camiasının çok büyük rolü olmuştur. Bu isimsiz kahramanlar içerisinde yer alan ve yörenin etkin ismi olan, o zamanki Zara posta müdürü dedelerimizden Kamil Efendi, Ulu Önderin 1919 Elul aylarında Sivas?ta bulunması ve çeşitli nedenlerle sıkıntılı olması nedeniyle geçici bir süre gözden uzak bulunan Kavak Çiftliğinde misafir etmiş, tehlike def edildikten sonra, büyük önder tekrar Sivas?a intikal etmiş, kongre hazırlıklarını devam ettirmiştir. Cumhuriyet ilan edildikten sonra, tebrik ve kutlamalar için Ankara?da, Ulu Önder Atatürk?ü kutlamak için Sivas?ta, Kamil Efendi?nin de bulunduğu bir heyet oluşturulmuş, bu heyet Ankara?ya giderek Gazi Hazretlerini tebrik etmiştir.

Ayrıca, yine akrabalarımızdan aile büyüğümüz Recep Efendi, Atatürk tarafından, Sivas Zara?yı temsilen ERZURUM DELEGESİ tayin edilmiş, istiklal mücadelesinin fikir, düşünce ve kararlarında katkıda bulunmuştur.

(*3) Bu müftülerden kendisine İstanbul ve Şam üniversitelerinde müderrislik, Öğretim üyeliği teklif edilen Hacı Mahmut Hilmi Efendi ile ilğili bir anıyı anlatmak isteriz. Ulu Önder Atatürk, 1924 yılında değerli eşi Latife hanımefendi ile birlikte Erzurum?a geçerken Zara?da mola vermişler, Atatürk?ün itibarlı adamlarından birisi olan Kamil Efendinin konağında misafir olmuşlar, kasaba halkının ileri gelenleri ile sohbet etmişlerdir. Büyük devrimlerin yapıldığı döneme rastlayan bu seyahat ve sohbet esnasında, Latife hanımefendi, dini konuda bir bilgi almak istemiş, huzurda bulunanlar ilçenin çok bilgili bir müftüsünün olduğu, emir buyurulur ise davet edilmesini önermişler, Atatürk?ün talebi üzerine, dedelerimizden müftü Hacı Mahmut Hilmi Efendi huzura çağrılmıştır. Tanışma faslından sonra, akşamüzeri, Latife hanımefendi merak ettiği bazı dini bilgileri almak üzere müftü efendi ile yan odaya geçerler. Sohbet ve irşat sabahın saat dördüne kadar devam eder. İrşadın lezzetine doyamayan Latife hanımefendi, müftüyü de yanına alarak, Atatürk?ün bulunduğu odaya gelir ve Atatürk?e ? Paşam işte size aradığınız gerçek bir din adamını tanıtmak istiyorum, sabah namazına kadar biraz daha kalalım? diye talepte bulunur. Talep Atatürk tarafından uygun görülür sohbet sürer gider, sabahleyin heyet Erzurum?a uğurlanır. Daha sonraki aylarda, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulacağı dönemde Atatürk, Sivas valisi aracılığı ile Müftü Hacı Mahmut Hilmi Efendiye, Diyanet İşleri Başkanlığını önerir. Müftü yaşlı ve rahatsız olması nedeniyle, büyük bir nezaket çerçevesi içerisinde affını ister. Kısa bir zaman sonra da rahmetlik olur.